YARIM KALMIŞ BİR ÇALIŞMA_1;
CLAUDE HOPKİNS ÜZERİNE NOTLAR
PAZARLAMADA BİR EFSANENİN RUHU
Bu çalışmayı 2004 yılında kaleme almıştım. İngilizce öğrenmeye focuslandığım için çalışmayı tamamlamayı ertelemiştim. Ne yazık ki bir daha geri dönemedim. Claude Hopkins beni en çok etkileyen pazarlama pratisyenlerinden biridir. Kitabını üç defa sindire sindire okudum. Beni en çok şaşırtan çağdaş pazarlama perspektifi ile paralellikler taşıyan deneyimleri ve düşünceleri idi. Her pazarlamacı ve satıcının mutlaka okuması gerektiğine inanıyorum(haziran 2012);
Coca-Cola İçecek A.Ş. 3-4-5 Kasım 2004 tarihlerinde
halka açılmak üzere geniş kapsamlı bir kampanya yürütmüştü. Çok güzel bir
reklam kampanyası ile desteklenen bu halka açılış süreci ekim ayının sonunda
durduruldu. Bu kararda rol oynayan faktör Türk iş dünyasının, yatırımcısının ve
halkının AB ile görüşme tarihi olan 17 Aralık 2004 tarihine odaklanmış olması
ve bir milat gibi bu tarihi beklemesi idi. Bu bekleyişin sonucu olarak halka
arz yeterli ilgiyi görmedi ve durduruldu. Bildiğim kadarı ile Coca-Cola İçecek A.Ş.’nin
halka açılış konusunda zamanlama hatası yaptığına değinen ilk kişi Güven Borça oldu.
Eylül Ekim aylarında danışmanlık işi gereği ülkemiz ticaret aktörleriyle
kurduğu yüzlerce temas sonrasında insanların 17 Aralık tarihine kilitlendiğini,
halka arzın başarısız olacağını vurgulamıştı. Nitekim sonuç bu öngörüyü haklı
çıkardı.
G.Borça bu olayı şirketlerin araştırma ve toplumu
izleme konusundaki ilgisizliklerine örnek olarak değerlendirmiş ve Coca
Cola’nın kısa bir araştırma ile bu sonucu gözleyebileceğini belirtmişti.
2004 yılında gerçekleşen bu hata, türünün ilk
örneği olmadığı gibi son örneğide olmayacaktır. Bu çeşit hatalara ilk
değinenlerden biri Claude Hopkins’tir. Üstelik
tam 81 yıl önce 1923 yılında benzer konulara ışık tutan bir yorumda
bulunuyor. “Yüzlerce insan projelerini benimle tartıştılar. Yönetim kurulları,
dünyanın kendilerinden yana olması gerektiğine ciddiyetle karar verdiler.
Onlara deneyler yapmalarını, halkın nabzını
tutmalarını önerdim. Bizim genelde insanlar hakkında hüküm veremeyeceğimizi
söyledim onlara.Bazıları sözlerimi dinledi ve kazandı, bazıları ise fikirlerimi
küçümsediler. Bazen, dünya hakkında kendi başlarına karar vermeye kalkışanlar
başarılı oldular. Fakat her beş denemeden birinde başarısızdılar. Ak saçlı yönetim kurulu üyelerinin bir ev
kadınının gereksinimi konusunda karar vermesinden daha saçma bir şey
bilmiyorum.”(sy:28) 1923 yılında tüketiciye sorulmadan, test edilmeden
alınan her 5 karardan biri başarısız iken sanırım bugün dördü başarısızdır.
Reklamcılık tarihine efsanevi reklamcı olarak adını
yazdırmış olan Claude Hopkins’te bu çeşit parlak yorumları çok sık buluruz.
Günümüzde yaşanılan olayların benzerlerini 80 yıl önce yaşamıştır. Hopkins’in
bu yorumlarının geçerliliği ve parlaklığı karşısında şaşkına düşmemek elde
değildir. Haklı ve isabetli değerlendirmeleri ile Claude Hopkins’ten
öğrenilecek çok şey vardır.
Claude Hopkins hakkındaki en kuvvetli yorumlardan
biri David Ogilvy’e aittir. ” Bu kitabı yedi kez okumayan hiç kimsenin
reklamcılıkla ilgili herhangi bir şey yapmasına izin verilmemeli. Bu kitap
yaşamımın akışını değiştirdi.”
Claude Hopkins’in kitabını üç kez okudum. İlkinde
konuya biraz girdim. İkincisinde ne anlattığını ve yapmaya çalıştığını
kavradım. Üçüncüsünde o güne kadar okuduğum en iyi satış kitabı ile karşı
karşıya olduğumu anladım. Bunu vurgulamak gerekiyor. Claude Hopkins’in ilkeleri
sadece reklamcılığa ait değildir. Aynı zamanda pazarlama ilkeleridir. Fakat
sadece pazarlamada değildir. Claude Hopkins’in ilkeleri satışçılığın
ilkeleridir. Nitekim kendiside bunu çok net olarak ifade etmiştir.”Reklamcılık satıcılıktır. Reklamcılığın
ilkeleri satıcılığın ilkeleridir.”(sy:157) Bunun üzerinde ne kadar durulsa
azdır. Claude Hopkins satışçılığın evrensel ilkelerini kendi satışçılık
çabaları sırasında keşfetmiş, bulmuş,uygulamış ve formüle etmiştir. Aradan
geçen 80 yıl zarfındada konuyla ilgili
yazılmış tüm kitaplardada benzer ilkeleri buluruz.
Benim Claude Hopkins’e olan ilgimin kökeninde
yazdıkları ile kişisel deneyimlerimin çakışması bulunuyor. Kişisel satışçılık
ve pazarlama deneyimlerim ile meslekiçi eğitimler ve yaptığım onlarca okumalar
sonrasında oluşan belirli prensipler ve metotların neredeyse tamamını Claude
Hopkins’te buldum. Sanırım bu yüzden Claude Hopkins’e olan hayranlığım
herkesten daha fazla.
En İyi Satıcı
Bir ürünü satabilmenin ilk şartı ürünün iyi bir
ürün olmasıdır. Çağdaş satışçılık kitapları ve eğitimleri bu konuya parmak
basarlar. Satışçılara eğer ürünlerine güvenmiyorlarsa şirketlerinde hemen
ayrılmaları gerektiğini söylerler. Eğer elinizde iyi bir ürün yoksa
satamazsınız. Deneyimle sabit olan bu ilke konusunda bakın C.Hopkins ne
diyor:”İyi bir mal kendisinin en iyi satıcısıdır”(Sy:26) C.Hopkins bu ilkeye
satışta örnek ve numune kullanımına ilişkin yorumları ile devam ediyor. “Parlatıcıyı
kapıda durup anlattığımda on kadından birinin, oysa kilere girip orada
parlatıcıyı kullanarak gösterdiğimde hemen hemen hepsinin satın aldığını
gördüm...Örnekler olmadan, basılı malzeme aracılığıyla ya da yüz yüze mal
satmak güç iştir.” Hopkins bu ilkeye dayanarak bazı reklamverenleri insanların
görmediği ya da deneyemediği şeyleri satınalması için yaptırdıkları reklamlara
servet ödemelerini eleştirir.
Kişisel satış çabasında da kanıt sunmak satışı
bağlamanın en kesin yoludur. Müşteriniz karşısında ürünün özellikleri hakkında
söylediklerinizi bir örnek ile gösterebilirseniz siparişi almanız garantidir.
Potansiyel müşteri karşısında örnek ve numune kullanımının gücüne kişisel olarakda defalarca tanık
oldum. Aygaz’ın ilk olarak piyasaya sunduğu özel forklift tüplerini iki gün
denemeleri için bıraktığım tüm müşterilerime ikinci defa gittiğimde sadece ihtiyaç duyacakları tüp sayısını hesapladım.
Claude Hopkins örnekler yolu ile satış konusunda
sokak satıcılarındanda çok şey öğrendiğini söyler: “Aynı şeyi sokak
satıcılarından da öğrendim. Onları lambaların ışığında saatlerce
dinledim...Gösteri yapmadan herhengi bir şeyi satmaya kalkışmıyorlardı. Sattıkları ürünün ne yapabildiğini dramatik
bir yolla gösteriyorlardı.”(sy:26). C.Hopkins reklamcılık ile satışta yani
insanların görmediği ve deneyemediği şeyleri satınalması için yapılan uğraşta
işin zorluğuna dikkat çeker.”Örnekler olmadan satış yapmak örnekli satış
yapmaktan çok daha zordur”. C. Hopkins mesleğinin daha sonraki dönemlerinde
potansiyel tüketiciyi reklamını yaptığı ürünün bir örneği ile buluşturabilmek için kuponlu satış tekniğini
geliştirir ve başarılı uygulamalar yapar.
Bizim açımızdan önemli olan satış çabasında ürünün
faydasının dramatize edilmesi ve kanıt gösterilmesidir. Çağdaş marka
yönetiminin kullandığı “Değer Önerisi” hedef
tüketiciyi, sunulan fiziksel ve duygusal faydaları, kanıtları ile birlikte
kapsayan bir kavramdır. Günümüzde hemen bütün büyük markalar reklamlarında
iddiaları hakkında birtakım kanıtlar sunmaya özen gösterirler. Bu kimi zaman
yumurta testi olur kimi zaman pro-vitamin B5. Bazı reklamlar mavi renkli toz zerreciklerden
bahsederken bazıları Zürih Üniversitesi laboratuvarlarından bahsederler.(Son dönemde
Dove üstünlüğünü kanıtlamak için Gül ve Saç Örgüsü testini kullanmaya başladı).
İstisnasız hemen hepsi mutlaka bir kanıt
sunmaya çalışırlar. 21. yüzyılda onlarca yıl ve binlerce vaka ile geliştirilmiş
olan bu metodolojinin temelini C.Hopkins’te okuyunca şaşırmamak mümkün mü?
Hedef Tüketici
Pazarlamada bir ürün için belirli bir hedef
tüketici seçilmesi ve bu tüketici grubunun beklentilerinin anlaşılması kritik
bir süreçtir. Kime satılacağını bilmek bu grubun satınalma motivasyonlarının
anlaşılmasını sağlar. Günümüzde modern marka tekniğinin temeli olan bu yaklaşım
ülkemizde halen yeterince anlaşılamamış olsada Claude Hopkins bunu
kavrayarak başarılı satışlar yapmıştır.
Clude Hopkins Bissel halı süpürgelerinin satışı için
çalışırken bu süpürgelerin ilginç ahşap kaplamaları ile satışa sunulmasını
önerir. Şirketin diğer satış elemanları bu öneriye tepki gösterirler. “Niçin,
süpürme hareketinden, yeni boşaltma aygıtlarından, mil yataklarından söz
etmiyoruz “ diye sorarlar. Claude
Hopkins’in cevabı çarpıcıdır: “Ben
kadınlara sesleniyorum” der. “Onlar
teknisyen değil. Onların anlayacağı ve hoşlarına gidecek şeylerden sözetmek
istiyorum”.(sy:43) Son 80 yılda bir çok markayı zirveye taşımış olan bu
ilke o gün Hopkins’e 250.000 adet süpürge sattırarak büyük başarı
kazandırmıştır.
Claude Hopkins’in hedef tüketici konusunda çarpıcı
bir yorumu daha vardır. “Geniş kapsamlı bir kampanyada, insanları kitle olarak
görmeye aşırı yatkınlığımız vardı. Bir bölümü kök salar umuduyla tohumlarımızı
geniş bir alana yaymaya çalışıyorduk. Kar sağlamak açısından bakarsanız bu
büyük savurganlıktır. Bireylere
inmeliyiz. İnsanlara yüzyüze nasıl davranıyorsak, reklamcılıktada öyle
davranmalıyız. Arzularına odaklanmalıyız. Belirli, açıklanmış istekleriyle
bir kişinin karşınızda durduğunu düşünün. İşiniz ne kadar büyük olursa olsun,
birimlere inin, çünkü büyüklüğü sağlayan bu birimlerdir”(sy:67) Çağdaş pazarlama kitlelere satış yaparken bu
kitle içinden bir grubun hedeflenmesi ve bu grubun insight’ının yakalanması
gerektiğini söyler. Claude Hopkins’de aynı şeyi 80 yıl önce söylemişti.
Marka Vaadi
“Eğer satacaksak, satın alan milyonlara bir şeyler
vermeliyiz” (sy:55)
Danışman Satıcı
Çağdaş satışçılık anlayışı, satışçının bir danışman
olmasına dayanır. Her ne pahasına olursa olsun malını satmaya çalışan bir
satışçı tipi tasvip edilmez. Müşterisine yardımcı olmaya çalışan , onun
ihtiyaçlarını anlayan ve çözüm üreten satışçının başarılı olacağı belirtilir.
Claude Hopkins fırıncılara dönük kişisel satış çabasında
bu prensibin başarı ile sonuçlandığını
görmüştür.
“Ben hizmet satıyordum. Konuşmamın temeli,
fırıncının dah çok iş yapmasına yardım etmekti. Kendime sağladığım avantaj, onu
memnun etme çabalarımla örtülmüştü.”(sy:60)
Kişisel satış çabasında kazandığı bu tecrübeyi
reklamcılığada uygular. “Ben reklamcılığa her zaman aynı ilkeyi uyguladım.
İnsanlardan satın almalarını istemem. Reklamlarım hep bir hizmet sunar...İster
yazılı ister yüz yüze, iyi satıcılık çekici bir hizmete dayalıdır.”(sy:60)
Pazarlamanın Özü
Claude Hopkins’in görüşlerinin pazarlamaya ait
olduğunu daha önce belirtmiştik. Pazarlama konusunda parlak yorumlarından
örnekler vermeye devam edeceğiz. Fakat aşağıdaki ifade bir pazarlama
programının nasıl olması gerektiğine dair çarpıcı bilgilerle doludur.
“Kişi(pazarlamacı) bir yol bulmalı ve ötekilerin
tümünü safdışı bırakan öneriyi yapmalıdır. Kalitede, hizmette ya da koşullarda
avantajlar sunmalı veya başkalarının ihmal ettiği gerçekleri sayarak görünüşte
bir avantaj yaratmalıdır. Bir adın ya da markanın bağırarak ilan edilmesi
yeterli değildir. İnsanların başkalarından değil sizden satınalmasını istemek
işin doğasına aykırıdır. İnsan rakibini,
ötekilerin neler önerdiğini, insanların ne istediğini bilmelidir. Avantajların kendi tarafında olduğundan emin
olmadan insanın bir savaş riskine girmesi aptallıktır. Parasını dikkatli
harcayan insanlar uzun süre aldatılamaz. İnsanları nasıl yanınızda tutacağınızı
kesinlikle görmeden, onları yanınıza çekmek için para harcamayın. Ellerindeki
kuruşları hesaplayan insanların zekasını ve sahip oldukları bilgileri
küçümsemeyin.”(sy:66) (Parantez içindeki ifade bana aittir)
C.Hopkins’in yorumunu marka stratejisi geliştirme
sürecini gösteren aşağıdaki şema ile karşılaştırabilirsiniz. “Reklamda
Mükemmele Ulaşmak” isimli kitaptan alınan
bu şemada da görüleceği gibi marka stratejisinde amaç ürüne özgü olan, tüketiciyi hareket geçirebilecek
ve rekabetten ayrıştıracak öneriyi bulmaktır.
Ürününün Sorgulanması
Claude Hopkins’in bu yaklaşımını nasıl kullandığın Schiltz
birası için hazırladığı kampanyada görebiliyoruz. Bu vaka aynı zamanda ürün
sorgulaması konusunda da örnektir. Ürün sorgulaması üründen başlar,
fabrika,üretim süreci ve hatta hammadde kaynaklarına kadar uzanır. Bu alanlarda
ürünü farklı kılan ve ayrıştıran bir özellik aranır. (Bazen bu özellik rakip
ürün ambalajlarındadır. Bu nedenle rakip ürün hakkındaki her bilgi dikkatlice
incelenir-melidir.)
Claude Hopkins, her bira üreticisinin yaptığı
gerekçesiyle anlatılmayan bira üretim sürecini anlatarak Schiltz biralarına
büyük başarı kazandırmıştır. “... içerideki biranın filtre edilmiş havayla
soğutulduğu, duvarları camdan bir oda gösterdi. İçinden geçen her damlanın
temizlendiği beyaz ağaç hamurundan bir filtre görüntüledi. Şişelerin makinelerle
dört kez nasıl yıkandığını anlattı. Saf su bulabilmek için nasıl 1300 metre
derine indirildiğini; biraya o benzersiz lezzetini veren maya için nasıl 1018
deney yapıldığını ve mayanın o ana hücreden sürgit nasıl üretildiğini
anlattı”(sy:179). Shiltz biraları, rakipleri “saf bira” çığlıkları atarken bu
süreci tüketicilere ilk anlatan marka olarak “bira reklamcılığında bütün
zamanların en büyük başarısını kazandı.”
Bir Özelliği İlk Sahiplenme
Claude Hopkins Schiltz bira deneyiminden sonra zamanı aşan bir öngörüde bulunuyor.
Bilindiği gibi bir marka bir özelliği ilk olarak sahiplenmişse kendisinden sonra rakiplerinin aynı özelliği
sahiplenme çabası boşa çıkacak üstelik rakipleri o ilk markanın reklamını
yapmış olacaktır. Onlarca yıl, onlarca vakanın deneyimi bu görüşü
desteklemiştir ve desteklemeye devam etmektedir. Tüplügaz sektöründe likitgaz
ve milangaz markalarının sahibi Demirören Grubu 2002 ve 2003 yıllarında
“kabartmasız tüpler güvenli değildir” şeklinde bir iletişim yapmıştır. Ancak bu
reklam tüketicilerin çoğunluğu tarafından Aygaz’a atfedilmiştir.
“Ürün tek değildir. Çok büyük avantajlar
içermemektedir. Belki de sayısız insan benzeri ürünler yapabilir. Ama siz üstün
olabilmek için çektiğiniz güçlükleri anlatın.Ötekilerin iddia olarak sözü edilemeyecek
kadar sıradan gördükleri ögeleri ve özelikleri anlatın. Ürününüz o üstünlüklerin simgesi olacaktır. Sizden sonra başkaları da
onları üstlenmeye kalkışırsa, yalnızca reklamınızı yapmaya yarayacaktır.”(sy:68)