AĞIRLIK (SIKLET) MERKEZİ
Ağırlık
merkezi kavramı özellikle mühendis kökenli okuyucular için tanıdık gelecektir.
Fizikte bir cismin dengede tutulabildiği noktayı tanımlar. Fizik derslerinde
uzun uzun ağırlık merkezi yapanlar bu kavramı hatırlayacaklardır.
Ancak
bahsedeceğimiz ağırlık merkezi bir fizik
kavramından ziyade bir askeri terimdir. Askeri stratejinin belki de en önemli
kavramıdır. Ağırlık merkezi kavramı savaşta askeri planlamacılara savaşı
kazanmak için izlenecek adımları gösteren bir prensiptir.
•
Ağırlık
merkezi savaşta neyi etki altına alırsam başarıya (kesin sonuç) ulaşabilirim
sorusunun cevabıdır.
Bir savaşta
askeri stratejik planlamanın en önemli hususu düşmanın ağırlık merkezinin
teşhisi ve etki altına alınmasıdır. Bu kavram Clausevitz tarafından
kazandırılmış ve sonraki tüm kuşaklar tarafından kullanılmıştır.
Clausevitz bu kavramı şöyle tanımlar “planlayıcı muharip
her iki tarafın egemen karakteristiklerini kafasında tutmalıdır. Bu
karakteristiklerden, her şeyin bağlı olduğu, tüm güçlerin ve hareketlerin
merkezi olan bir ağırlık merkezi gelişir. İşte bu nokta tüm enerjimizin yönlendirilmesi
gerektiği noktadır.”
Clausevitz’e
göre savaş planlamasında birinci görev düşmanın ağırlık merkezini belirlemek ve
mümkünse teke indirmektir. İkinci görev ise ağırlık merkezine karşı
kullanılacak kuvvetlerin asıl saldırı için yoğunlaştırılmasıdır.
Bütün büyük
savaşlarda bu prensibin kullanıldığını görebilirsiniz. Prensibin başarısı
ağırlık merkezinin doğru teşhisi, kuvvetlerin bu merkeze yoğunlaştırılması ve
kuvvetlerin yönetimine bağlıdır. Savaş tarihinde bunun klasik örnekleri vardır.
Japonlar 2. Dünya savaşında pasifikte hegemonya kurabilmek için ABD’nin pasifik
donanmasını yok etmeyi ağırlık merkezi olarak belirlemişler ve ciddi bir
kuvvetle bu noktaya saldırmışlardır. Ancak ABD donanmasını yok edemedikleri
gibi ABD sanayisinin donanmasını yenileme kabiliyetini gözardı ettikleri için
başarısız olmuşlardır.
1915’te
İngilizler Osmanlı İmparatorluğunu savaştan çekilmesi için başkent İstanbul’u
ele geçirmesi gerektiğini görmüş ve denizden Gelibolu’ya saldırmıştır. Deniz
saldırısı başarısız olunca karadan saldırarak gemilerini tehdit eden
bataryaları etkisiz kılmak istemiştir. Bunun için ağırlık merkezi olarak
Kilitbahir platosunu seçmiştir. Gelibolu kara savaşlarının bütün derdi bu
platoda egemenlik kurma üzerinedir. Ancak bilindiği üzere bu platoyu ele
geçiremediği gibi sonunda Gelibolu’yu terk etmek zorunda kalmışlardır.
İlk defa 2004
yılında tanıştığım bu kavram o günden sonra iş yaşamımda bana rehberlik etmiştir.
Gerek operasyonel gerekse stratejik görevlerimde hep kendime neyi etki altına
alırsam başarılı olurum diye sormuşumdur.
Genelde
şirket yönetimi özelde de iş ve pazarlama stratejilerinde de bu kavramın
kullanılabileceğini düşünüyorum. Şirket yöneticileri hedeflerine ulaşmak için
çalışırken kritik noktayı ve süreçleri belirlerken bu konsept ile hareket
etmeleri işlerini kolaylaştıracaktır. Pazarda pay kapmak için, satışta hacim ve
karlılık elde etmek için doğru ağırlık merkezini tespit etmeye çalışmalısınız.
Pazarlama süreçlerinde birden fazla ağırlık merkezi olabilir. Bu durumda bu
ağırlık merkezlerini doğru bir sırayla ele almalı ve entegre bir şekilde
yüklenmelisiniz. Üründe, ambalajda, dağıtımda, satış sonrası hizmetlerde vb.
sorun varken bunları halletmeden reklama başlarsanız sadece paranızı sokağa
atmış olursunuz. Bu nedenle karlı bir operasyon yapma sorumluluğu taşıyan bir
yöneticinin en önemli becerisi bunu en kısa sürede gerçekleştirecek şekilde
ağırlık merkezini ve merkezlerini tespit ederek işi yönetmesidir.
Pazarlama
stratejisi geliştirirken Pazar dinamiklerini ve pazarın “egemen
karakteristiklerini” kafasında tutabilen ve bunları doğru bir şekilde
yorumlayabilen bir yönetici doğru ağırlık merkezini teşhis edebilecektir. Ancak
bu tecrübe, bilgi ve hissiyatların bileşimi ile mümkün olabilen bir şeydir.
Benim uzun
yıllar çalıştığım LPG sektöründen iki örnek vereceğim.
1.
LPG
sektöründe firmaların satış gelişimi kazandıkları yeni aboneye bağlıdır. Bu
yeni abonede rakip firmanın abonesidir. Yeni abone kazanılırken abonedeki rakip
firma tüpü takas edilir. Bayilerin elinde toplanan bu tüpler piyasadaki
takasçılar (tüp tüccarları) vasıtası ile yeniden piyasaya döner. 2002 yılından
itibaren sektörün 3. büyük firması olan Likitgaz piyasayı terörize eden bir
dizi operasyon yaptı. Önce piyasadaki takasçıları toplayarak kendi tüplerinin
ticaretini yapmaması için uyardı. Akabinde bu takasçıların depolarını yasal
yollarla basarak tüplerini topladı. Bu baskınları hemen hemen tüm rakip
bayilerin depolarına olacak şekilde uzattı. Piyasadaki tüm aktörler için
oldukça yıpratıcı ve zor bir süreçti. O dönem Likitgaz’ın bu işi neden
yaptığını kimse anlam veremedi. O dönem satıştan pazarlamaya geçmiş ve konuyla
ilgili yönetime bir rapor hazırlamıştım. Bana göre likitgaz’ın yaptığı tüm
operasyon tek bir şeyi hedefliyordu.; kendi tüplerinin takasını önlemek.
Nitekim bir süre sonra hiçbir tüplügaz bayisi likitgaz tüpünü takas etmemeye ,
takasçılarda bu tüpün ticaretini yapmamaya başladı. Likitgaz daha sonra pazarda
agresif satış aksiyonları ile pay alma mücadelesine girmeden önce kendi
abonesini koruması gerektiğini görmüştü. Ona göre (ilk) ağırlık merkezi kendi
tüpünün takasını önlemekti. Bunun için yine askeri literatüre uygun olarak
kuvvet ve kaynaklarını bu ağırlık merkezine yönlendirmiş avukat ve emekli askerlerden
büyük bir ekip kurarak bu çalışmayı aylarca sürdürmüşlerdir.
2.
Lpg
sektörünün en güçlü firması Aygaz , % 34 Pazar payı ile birinci sırada idi.
Pazar büyümediği ve 2000 yılından sonra hızlı bir şekilde daraldığı için rakip
firmaların satış gelişimi ancak ve ancak Aygaz’dan pay almaları ile mümkündü.
Bu nedenle Aygaz’ın pazarı sürekli rakiplerin tacizi altında idi. Fakat Aygaz
kuvvetli bir firma ve kuvvetli bir marka idi. Ürünü temsil eden jenerik bir
markaydı. Sadık bir abone ve müşteri tabanı vardı. Aynı zamanda kuvvetli bir
bayi teşkilatına sahipti. Ancak 2001 yılından sonra devletin vergi
politikalarına bağlı olarak sektörde şirket ve bayi karlılığı hızlı bir şekilde
düştü. Yaklaşık 4 yıl süren bu süreçte sektörde ciddi sıkıntılar yaşandı.
Özellikle bayiler ile şirketler arasında ki mesafe açıldı. Bu durum Aygaz
bayilerini de etkilemiş ve kan kaybı başlamıştı. Likitgaz yukarda belirttiğimiz
stratejilerine bir yenisini eklemiş ve peş peşe Aygaz bayilerini transfer
etmeye başlamıştı. Ben o dönem pazarlama grubunda satış ekibindeki
arkadaşlarımla beraber transfer olan bayilerin bölgelerinde aboneleri de
kaybetmemek için yoğun bir çalışma yapıyorduk. Bu şekilde onlarca bayi transfer
oldu. Şirket öyle bir noktaya gelmişti ki en yukardan en aşağıya kadar ciddi
bir yorgunluk ve bıkkınlık vardı. Her şeye rağmen likitgazın bu atakları
şirketi korkutmuyordu. Genelde transfer olmuş bölgelerdeki aboneleri
likitgaz’dan önce yeniden kazanabiliyorduk. Aygaz’ın en büyük çekincesi Bpgaz
idi. Uluslararası firma gücü, marka
kimliği ve itibarı ve modern tüpleri ile bir cazibe merkezi idi. Biz pazarlama
grubu olarak bu firmayı dikkatle takip ediyorduk. Ve o dönem şunu görmüştük;
eğer Bpgaz Aygaz bayilerini transfer etmeye başlarsa Aygaz’ın pazarını ve Pazar
payını etkiler. Süreç öyle bir noktaya gelmişti ki Aygaz’a karşı başarılı olmak
isteyen bir firma için ağırlık merkezi
Aygaz’ın bayi teşkilatının transferi olmuştu. Başka türlü, bir başarı şansı
yoktu. Fakat aynı dönem Bbpgaz’ın ülke yönetimi de değişince bir fırsatı kaçırmış
oldular.
Kendi adıma
bu konseptten pratik satış&pazarlama çalışmalarımda çok faydalandım.
Özellikle stratejik pozisyonlarda görev yapan yöneticilere ışık tutacağına
inanıyorum. Somut başarı ve sonuçlar için ısrarla tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder