MARKALAŞSAKDA MI
SATSAK, SATSAKDA MI MARKALAŞSAK ?
“Marka Perspektifi İle Bayi
Yönetimi” başlıklı yazımda satış ve
dağıtım altyapısı hazır ve kurulu şirketlerle bu altyapısı hazır olmayan
şirketler arasında markalaşma süreçlerinin aynı olmadığına değinmiştim. Bu
yazımda aynı konuyu biraz daha geliştirmeye çalışacağım.
Satış ve dağıtım gücü ticari bir
operasyonda çok önemli bir avantajdır. Ülkemizde çoğu şirket marka iletişimi yapmadan sadece dağıtım
gücüne dayanarak ciddi hacimlerde iş yapabilmiştir. Ya da daha zayıf bir
şirketten aldıkları bir ürün/markayı ilk
şirkete göre daha yaygın bir şekilde dağıtarak öncekiyle kıyaslanamayacak satış
hacimleri yakalayabilmiştir(Çamlıca gazozu) .
Satış ve dağıtım gücü öylesine
güçlüdür ki marka iletişimi hiç yapılmayan bir sektörde başarı için kritik
faktördür. Veya tersine kuvvetli bir marka iletişimi yapılan bir sektörde sadece
satış kanalının gücü sayesinde lider markadan daha yüksek satış hacimleri elde
edilebilmektedir. PO, otogaz sektörüne girdiğinde bir-iki yıllık bir sürede hızla bayilerinde yaygınlaşarak sektörün lider
markası Aygaz ile arasında ki açığı kapatabilmiştir. Bu sırada da nerdeyse hiç
iletişim yatırımı yapmamıştır.
Bu iki örneğin tam karşısında bir
örnek daha yaşanmıştır. Efes Pilsen malt içecek kategorisinde “RİTMİX”i
çıkarmıştı. Bana göre çok başarılı bir çalışma olan Ritmix dağıtım altyapısına
rağmen markalaşamamış ve pazardan çekilmiştir. Bu başarısızlığın arkasında ya
konumlandırma hataları vardı ya da ürün ülkemiz için erken bir tarihte
çıkarılmıştı. Ancak dikkati çekmek istediğimiz husus Efes Pilsen’in coğrafyaya hakim dağıtım
gücüne rağmen markalaşma gerçekleşmemiştir.
Bu örnekler ortada iken hala çoğu
yerli şirketin bir Pazar stratejisi ve
planı olmadan pazara çıktıklarını görüyoruz. Önce ürünü çıkar sonra sat.
Zannediliyor ki iyi bir ürün satmak için yeterlidir. Biraz daha gözü kara
olanlar reklam harcaması da yaparlar. Ancak ilk heyecan geçtikten sonra görülür
ki hiçbir gelişme olmamış. Yaşanan hayal kırıklığından sonra tövbe edilir ve
mevcut sürece teslim olunur. Genelde ilk suçlananlarda satışçılar olur ve büyük
olasılıkla işlerine son verilir.
Marka bilinirliği düşük, kalite
algısı zayıf, pozitif çağrışımlara sahip olmayan, belli bir müşteri tabanı
olmayan, satış kanallarının kabul
etmediği bir ürünü satmanın bir formülü varsa bunu dinlemeye hazırım. Kuşkusuz
münferit satışlar olur. Her çürük malın bir kör alıcısı olabilir. Ancak
istikrarlı bir ticari işi garanti etmez.
Genelde yapılan bir ürün
çıkartılır ve pazardaki distribütörler/bayiler ile buluşularak bir satış
potansiyeli yakalanmaya çalışılır. Şansınız yaver giderse iyi bir distribütöre
denk gelebilirsiniz. Ancak çoğunlukla bu distribütörlerde beklentileri
karşılayamazlar ve kopukluklar olur. Bundan sonra bir kısır döngü başlar. Ancak
bu şartlarda distribütörlere ciddi tavizler verilir. Öyle ki bu tavizler
verilmeden ürün satılamaz olur. Diğer bir durumda bu distribütörler iyi niyetle
çalışsalar bile dikkatleri, daha çok kazandıkları diğer ürünlerde olur. Satış
ekipleri de bu ürünlere odaklanırlar. Yeni ürün/marka ihmal edilir. Birden
fazla ürün/markanın dağıtımını yapan
distribütörlerde bu sorun görülür.
Sadece yeni ürün/markanın dağıtımını yapan bir
distribütörlükde ise karlılık için
yeterli satış hacmine ulaşılamayacağı için
distribütörün kısa sürede nefesi kesilir ve havlu atar.
En kötüsü ise ürünün spota
düşmesi ve sadece spot piyasa üzerinden satılmasıdır. Bu durumda firma ne fiyat
istikrarı yakalayabilir ne de yeni distribütör bulabilir. Sonuç felaket
olabilir.
Pazarlama başarısı için olmazsa
olmaz üç temel şart vardır;
·
Doğru konumlandırma
o
Rakiplerden farklılaşmak ve tüketiciyi harekete
geçirmek için
·
Yeterli bütçe ile iletişim
o
Markaya farkındalık kazandırmak ve bilinirliği
geliştirmek için
·
Yüksek dağılım
o
Markayı doğru zamanda tüketici ile buluşturmak
için
Günümüz pazarlarında asgari
olarak bu üç şartın gereğini yapmayan bir firmanın başarılı olabildiği
görülmemiştir. Eğer bu üç şart yerine getirilemiyorsa pazar mücadelesine
başlanmamalıdır. Jack Welch’in dediği gibi rekabetçi bir avantaj yoksa rekabet
edilmemelidir.
Bu nedenle yeni bir ürün ve marka
ile bilmedikleri ve deneyimli olmadıkları bir sektörde bir girişim başlatan
firmalar bu perspektiften bakmalıdırlar. İşe başlayıp, sorunları işi yaparken
öğrenmek yerine bütün süreci baştan stratejik pazarlama perspektifi ile
planlamaları faydalarınadır. Yukarda anlattığım durumları deneyimlemiş biri
olarak “entegre pazarlama ve satış danışmanlığı” perspektifi ile yerli
firmalarımıza aktarabileceğim bir şeyler var. 09.09.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder