ÖZEL ÜNİVERSİTELERİMİZ VE
PAZARLAMA
Lise öğrencilerinin üniversite
tercihi yapacakları şu günlerde özel üniversitelerin ciddi bir tanıtım çabası
içerisinde olduğunu görüyoruz. TV reklamları, gazete ve dergi reklamları,
TV’lerde tanıtım programlarına katılım, üniversite adaylarına ulaşabilecekleri
her ortamda tercih danışmanlığı vb. şekilde etkinlikler dikkati çekiyor.
Yapılan tüm çalışmalar önce
“bizde varız” diyerek farkındalık kazandırmaya çalışıyor ve sonra “bizi
seçin” diyerek eylem davet ediyor. Ancak
yapılan bu çalışmaların yeterli olacağına dair şüphelerimiz var.
Öncelikle ismi hafızadan
sayılamayacak kadar çok özel üniversite var. Özel üniversiteler içersinde Koç
ve Sabancı dışındakilerin yakın zamanda bir bilinirlik sorunu yaşayacağını
söyleyebiliriz.
Artık özel üniversiteler pazarı
oluştuğuna göre bu üniversitelerin hem yatırımlarının karşılığını almak hem de
ticari karlılığını sürdürmek zorundalar. Bunun için ise sürekli ve düzenli bir
müşteri talebi yaratılmak zorunda. Çoğu özel üniversite bütün çabalarına karşın
üniversite sınavında üst dilimlere giren öğrencileri bünyelerine
katamamaktadırlar. Elimizde detaylı veri yok ancak tahminim bu grup
öğrencilerin başta B.Ü. , İ.T.Ü., ODTÜ olmak üzere belli başlı devlet
üniversitelerini, bir kısmı da Koç Ve Sabancı Üniversitesini tercih ettikleri
yönündedir. Öğrenci tabanının çoğunluğunun orta ve alt-orta gelir grubu
ailelerden geldiği düşünülürse küçük bir azınlık olan burslu öğrenciler dışında
devlet üniversitelerinin tercih edileceği açıktır.
Özel üniversitelerin gerçekten
başarılı olması, nitelikli
öğrencileri kazanmalarına bağlıdır.
Öğrenim sonrası üniversiteyi temsil edecek bu öğrencilerin niteliği ve donanımı
orta ve uzun vade de üniversitenin imajını etkileyecektir.
Özel üniversite sayısı takip
edilemeyen bir hızla arttı ve artmaya devam ediyor. Ancak kişisel gözlemlerim
iş dünyası bu özel üniversite mezunlarını kabul etmeye hazır değil. Aksine olumsuz
bir imaj var. Hiçbir özel üniversite bu
konuda araştırma yaptırdı mı bilemiyorum ancak acilen yaptırmalarını tavsiye
ederim. Bugün şirketlerin yönetim kademelerinde bulunan yöneticilerin hemen
tamamı devlet üniversitelerinden çoğunluğunun da önde gelen üniversitelerden
mezun olduğunu söyleyebiliriz. Bu insanların önlerine gelen adaylar arasında
özel üniversite mezunlarına şüpheyle yaklaştıklarını gözlediğimi
söyleyebilirim.
Bu nedenle özel üniversitelerin
sadece potansiyel öğrencilerini değil iş
dünyasını da kazanmayı hedeflemeleri gerekir. Onlarca ismi belirsiz üniversite
mezunları yarın şirketlerin önüne çıktıklarında bir şansları olacaksa bu, asıl
olarak üniversitelerin çabasına bağlı olacaktır.
Bunun için özel üniversitelerin pazarlama yapmaları
kaçınılmazdır. Ancak gördüğümüz kadar bu konuda bilinçli bir çaba içinde
olanlar yok. Önerilerim,
·
Üniversiteler sadece eğitsel yeterliliklerini ve
kalitelerini geliştirmeye odaklanmamalıdır. Bunu bir Pazar ve iletişim
stratejisi çerçevesinde yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Her üniversite şu
soruları kendine sormalı; Ben neyim? Neyi temsil ediyorum? Ne olmak istiyorum?
Öz değerlerim neler? Öğrencilere,
topluma, devlete, iş dünyasına ne verebilirim? Diğer üniversitelerden farkım ne
veya ne olmalıdır? 5 yıl sonra ismimiz geçtiğinde nasıl bir imajımız olacak?
Mezunlarımızın iş dünyasında kabulü için ne yapabiliriz? Vb.
·
Reklam ve tanıtım atağı sadece tercih döneminde
değil bütün bir yıla yayılmalıdır.
·
Üniversitelerin hedef kitlesinde sadece öğrenciler değil iş
dünyası da olmalıdır.
·
Aynı zamanda toplumun kanaat önderleri de
iletişim hedef kitlesi içinde yer almalıdır.
·
Üniversiteler marka yönetimi konsepti ile
hareket etmelidirler. Bu konsept ile her üniversite kendisi için uygun bir
marka stratejisi geliştirebilir.
·
Bunun için marka konumlaması ile çağrışım
yönetimine geçilmelidir. Üniversitenin hangi çağrışımlar ile hatırlanması ve
bilinmesi gerektiği belirlenmelidir. İletişim ve etkinlik programları bu çağrışımları oluşturacak şekilde
planlanmalıdır. Reklam bunun sadece küçük bir kısmını oluşturacaktır. Onlarca
farklı etkinlik ve faaliyet yapılabilir. Yeter ki bu perspektife inanılsın.
·
Çağrışım yönetimi baştan bilinçli bir şekilde
yapılmazsa ya kendiliğinden oluşacaktır ya da hiç oluşmayacaktır. Birincisinde
insiyatif üniversitenin elinde olmaz ikincisinde ise silik bir imaj oluşur.
·
Üniversitelerin her bölüm ile herkes için bir
şeyler olmaya çalışmak yerine belirli alanlara odaklanmaları gerektiğini
düşünüyorum. Belli bir bilim alanına odaklanarak o alanda uzmanlaşmaları uzun
vadede getirisi yüksek olacaktır. Amerika’da Harvard’ın hukuk ve işletme
okulları öne çıkarken MIT mühendislik ve temel bilimlerde öne çıkmaktadır.
Benzeri bir odaklanma pekala bizde de olabilir. Bu odaklanma o konularda eğitim
görmek isteyen en iyi öğrencileri çekerken en iyi akademisyenler içinde çekim
merkezi olacaktır.
·
Bir temel bilimler fakültesinin Cern’e teknik gezi
yaptığını, Harvard işletme okulunun ünlü bir profösörünün bir işletme okulunda
ders verdiğini, bir mühendislik fakültesinin öğrencilerini Samsung ve Hyundai
fabrikalarına teknik gezi yaptırdığını, bir üniversitenin öğrencilerine
Microsoft’ta, Sony’de, GM’de staj yaptırdığını düşünün. Bunun hem o öğrencilere
katkısını hem de çağrışımlarla oluşturacağı algıları tahmin edebilirsiniz.
Sadece bir giriş niteliğinde olan
bu düşünceler somut veriler ve analizler ile daha da geliştirilebilir. Son
sözüm özel üniversitelerin kendilerini iş dünyasına kanıtlamak zorunda
olduklarıdır. Bunu atlayan bir üniversitenin şansı olacağını zannetmiyorum. İş
dünyası mutlaka etki altına alınmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder